KÖRLÜĞE KÖK HÜCRE TEDAVİ MUCİZESİ
Amerikan İleri HücreTeknolojisi adlı şirketin yaptığı araştırmada, embriyo kök hücre naklinden 4 ay sonra iki hastanın görme yetisinde düzelmeler olduğu belirtildi.
Körlüğe götüren iki farklı göz hastalığına yakalanan ve yasal olarak kör kabul edilen iki gönüllünün bir retinasının altına yaklaşık 50 bin kök hücre enjekte edildiği bildirildi.
50 yaşlarındaki ilk hastanın kalıtımsal Stargarth, 70'li yaşlardaki ikinci hastanın yaşa bağlı makula dejenerasyonu hastalığı olduğunun belirtildiği araştırmada, kök hücre tedavisinden sonra iki hastanın durumunda iyileşme olduğu, daha önce sadece el hareketlerini görebilen ilk hastanın, nakilden sonra parmak hareketlerini farkedebildiği belirtildi.
İngiliz "The Lancet" dergisinde yayımlanan araştırmada, hastaların durumunun takip edileceği ve yeni araştırmaların gerekli olduğu, ancak bu araştırma sonuçlarının körlüğün tedavisine ışık tutabileceği ifade edildi.
ÇOCUĞUNUZU OBEZİTEDEN KORUYUN
Pediatrics dergisinin Ocak sayısında yayımlanan araştırmaya göre, annelerinden yakın ilgi ve sevgi görmeyen çocuklar ergenlik dönemine ulaştıklarında bu yoksunluğu gidermek ve stresle başa çıkabilmek için yemeğe sığınıyor.
Yaklaşık 1000 çocuğun 15 ay, 2 yaş ve 3 yaş dönemlerinde anneleriyle kurdukları duygusal bağ ve güven ilişkisini inceleyen uzmanlar , bebeklik dönemini anne ilgisinden yoksun geçirençocukların 15 yaşına geldiklerinde obeziteye yakalanma olasılığının, annesinden sevgi ve yakınlık görenlere oranla 2 kat arttığını saptadı.
Araştırmanın, ebeveynle kurulan ilişkinin kalitesinin çocuğun kilosu üzerinde etkili olabileceğini gösterdiğini belirten uzmanlar , anneleriyle yakınlık kuramayan çocukların , erken yaşlardan itibaren stres altında olduklarında kendilerini yatıştırmak için yemek yeme eğilimi gösterdiklerini, bu alışkanlığın da ilerleyen yaşlarda onları aşırı kilolu ya da obez bireyler haline getirdiğini kaydetti.
ÇOCUĞUNUZU OBEZİTEDEN SEVGİYLE KORUYUN
Araştırmayla elde edilen verilerin erken çocukluk döneminin obezitenin önlenmesinde oynadığı önemli role işaret ettiğini ifade eden uzmanlar, ebeveynlerin bu dönemde davranışlarında yapacakları değişiklikler sayesindeçocuklarını obeziteden koruyabileceklerini vurguladı.
Varis kadınlar için oldukça sorun yaratan bir durumdur. Hem sağlık açısından hem de görünüş açısından bulunduğu bölgede estetik olarak çok ta hoş olmayan bir görüntü sergilemektedir. Fakat günümüzde kadınların bu sorunu için birçok tedavi yöntemi geliştirilmiştir. Şunu da belirtmek gerekir ki sayacağımız bu yöntemler varise kesin çözüm sunan yöntemler değildir. Hastanın geçici olarak rahat etmesine yardımcı olan yöntemleridir.
Varis tedavisinde kullanılan 4 yöntem mevcuttur. Bunlardan en yaygın olanı, artık daha az acı vermesi nedeni ile tercih edilen lazer yöntemidir. Lazer ile varis tedavisinde, sorunlu damar lazer ışınları ile kapatılarak tedavi gerçekleştirilir. Varisli damar ister küçük olsun ister büyük bu yöntemde güzel sonuçlar elde edilir. Hasta uygulama sonrasısosyal hayatına rahatlıkla devam edebilir. Sadece bir miktar şişlik ve morluk yan etki olarak görülmektedir.
İkinci yöntem iğne tedavisi yöntemidir. Bu yöntemde direkt olarak varisli damarın iyileştirilmesi hedef alınır. Ufak iğneler yardımı ile damarın içine müdahale edilir. Bu yöntemde lazer yöntemi kadar etkilidir.Uygulama sırasında biraz ağrı hissedilebilir.
Üçüncü yöntem basit bir yöntemdir. Bu yöntemde varis çorabı kullanılır. Çok fazla ilerlememiş varislerde hastalara varis çorabı kullanmasıtavsiye edilir.
Sonuncu yöntem olan cerrahi yöntem ise yukarıda sayılan 3 tedavi şeklinin artık işe yaramadığı durumlarda uygulanır. Varisin aşırı derecede ilerlediği hastalara uygulanan cerrahi yöntemde, basınca neden olan sorunlu bölgeye müdahale edilir. Böylece hastanın bir nebzede olsa rahatlaması sağlanır.
Varis tedavisinde kullanılan 4 yöntem mevcuttur. Bunlardan en yaygın olanı, artık daha az acı vermesi nedeni ile tercih edilen lazer yöntemidir. Lazer ile varis tedavisinde, sorunlu damar lazer ışınları ile kapatılarak tedavi gerçekleştirilir. Varisli damar ister küçük olsun ister büyük bu yöntemde güzel sonuçlar elde edilir. Hasta uygulama sonrası
İkinci yöntem iğne tedavisi yöntemidir. Bu yöntemde direkt olarak varisli damarın iyileştirilmesi hedef alınır. Ufak iğneler yardımı ile damarın içine müdahale edilir. Bu yöntemde lazer yöntemi kadar etkilidir.
Üçüncü yöntem basit bir yöntemdir. Bu yöntemde varis çorabı kullanılır. Çok fazla ilerlememiş varislerde hastalara varis çorabı kullanması
Sonuncu yöntem olan cerrahi yöntem ise yukarıda sayılan 3 tedavi şeklinin artık işe yaramadığı durumlarda uygulanır. Varisin aşırı derecede ilerlediği hastalara uygulanan cerrahi yöntemde, basınca neden olan sorunlu bölgeye müdahale edilir. Böylece hastanın bir nebzede olsa rahatlaması sağlanır.
Akdeniz Üniversitesi Hastanesi'nde yapılan Türkiye'nin ilk tam yüz nakli ameliyatı ile tıp tarihine geçen Uğur Acar ilk tıraşını oldu ve ilk kez aynada yeni yüzünü gördü. Acar, 'Türk doktorlarına teşekkür ederim.' dedi. Uğur Acar taburcu olduktan sonra ilk olarak ameliyat hazırlığı içinde olan annesini ziyaret etmek istediğini belirterek, 'Daha sonra bağışçı Ahmet Kaya'nın ailesini ziyaret etmek istiyorum. Köyüme gideceğim. Nasıl olursam olayım bu hayatta yaşıyorum. Şimdi biraz farklılığım oldu. Bütün Türk doktorlarına bu farklılık için teşekkür ederim.' dedi.
Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İsrafil Kurtcephe, AÜ Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi ve Estetik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan, AÜ Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi ve Estetik Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Özlenen Özkan ve AÜ Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Geçici, ilk tıraşını olurken ve aynada yeni yüzü ile tanışırken Uğur Acar'ı yalnız bırakmadı. Uğur Acar'ın sağlık durumunun 24'üncü günde de çok iyi olduğunu bildiren Prof. Dr. Ömer Özkan şunları söyledi: 'Uğur ilk tıraşını oldu. Uğur gerek psikolojik, gerekse fiziksel anlamda çok güçlü bir genç. Onun azimli ve bu denli güçlü olması bizim de işlerimizi kolaylaştırıyor . Böyle bir hastaya sahip olduğumuz için çok şanslıyız. Doku reddi olmasın diye ilaçlarımızı veriyoruz.
Birinci aydan itibaren hızla ilaçları azaltacağız. Aslında şu andan itibaren doğal yaşamına devam edebilir. Tedbir amaçlı bir süre daha yakın kontrolde tutmak istiyoruz. Gülme, ağlama gibi mimik hareketlerini yapabilmesi için ise altı ayaihtiyacımız var. Hemen hemen bütün mimik hareketlerini kullanmasını bekliyoruz. Bu tabi Uğur'un iyileşme süreci ve alacağı fizik tedavi ile ilgili. Bu aynı zamanda ameliyat sırasında bağladığımız sinirlerin iyileşmesi ile de bağlantılı, biz çok ümitliyiz.' diye konuştu . Prof. Dr. Özkan ameliyatın birinci ayı dolunca Uğur Acar'ı basın mensuplarının karşısına çıkararak Türkiye'nin ilk nakil yüzünü kamuoyu ile tanıştıracaklarını söyledi. Özkan, 'Her şey böyle güzel devam ederse 45. günü taburcu etmeyi düşünüyoruz.' dedi.
'UĞUR HARİKA GÖRÜNÜYOR'
Türkiye'nin ilk yüz nakilli hastasını odasında ziyaret ederek, yüzünü ilk gördüğü anın heyecanını paylaşan Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İsrafil Kurtcephe, 'Uğur harika gözüküyor. Bizim hastanemizde kendisinin varlığı, bize de böyle bir başarıyı yakalama şansı verdi. Uğur 2012'de Türkiye'ye uğurlu geldi. İnşallah hem üniversitemizde , hem Türkiye'de hem de Uğur'un kendi hayatında 2012 ve sonrası yıllar hep uğurlarla, güzelliklerle yol alır.' diyekonuştu .
Uğur Acar'ın nakil öncesinde ve sonrasında son derece pozitif olduğunu belirten AÜ Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Geçici de, 'Biz kendisine psikiyatrik destek vermedik, hatta psikolojikdestek de vermedik. Sadece psikiyatrik bir problem olmasın diye yanında olduk. Bundan sonra da öyle olacak. Uğur'un şu anda bir psikiyatrik problemi yok. Biz sadece yeni yüzüne alışması için Uğur'a destek vereceğiz.' dedi.
Uğur'un değişimini değerlendiren AÜ Tıp Fakültesi Hastanesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi ve Estetik Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Özlenen Özkan, 'Artık onu farklı bir hayat bekliyor.' diyerek yüz bağışında bulunan aileye de teşekkür etti. Özkan, operasyonun en önemli sonuçlarından birinin de organ ve uzuv bağışındaki artış olduğuna dikkat çekti.
ÇOCUKLARDA DİKKAT EKSİKLİĞİ İÇİN NE YAPILABİLİR?
Elsevier yayınlarından 2011'de "Neurofeedback and Neuromodulation Techniques and Applications" kitabında bu çalışmayı yayınladılar. Bu çalışma ilaçsız
Sürmeli, Neurofeedback yönteminin
Birçok otoritenin görüşüne göre EEG Biofeedback, kanıtlara dayalı bir tedavi yöntemi olarak ailelere tedavi seçenekleri sunulurken mutlaka belirtilmesi gereken ailelere bir seçenek olarak sunulması gereken bir tedavidir. Bu vakalarda anlamlı derecede duygusal regülasyonda, kararsızlıklarında ilerleme ve anksiyetelerinde azalma görüyoruz. Bununla paralel olarak ebeveyn ve çocuklar arasında ilişkilerde gelişme ve aralarındaki stres azalıyor.
EEG Biofeedback, Dikkat Eksikliği, Hiperaktivite, Epilepsi, Depresyon, Anksiyete (Sıkıntı Hastalığı) [obsesif-kompulsif bozukluk, genel anksiyete bozukluğu, posttravmatik stres bozukluğu, fobiler], Okuma Bozuklukları ve Bağımlılıklarda (Alkol, Uyuşturucu v.b gibi), kafa travmasına bağlı nöropsikiyatrik rahatsızlıkların tedavisinde kullanılmaktadır.
Tedavide birden fazla yöntemin kullanılması başarının artmasını sağlamaktadır. Çocuğun eğitimi, çocuğun "Dur, Düşün, Eyleme Geç" davranış modelini uygulamasını öğrenmesi, aile ve ailenin ebeveynlik tarzını değiştirmesi, çocuğun beslenmesinin düzenlenmesi, okuldaki öğretmen ve rehberlik öğretmenleri ile iletişim kurulması ve onların eğitilmesi, gerekirse özel eğitim uzmanından destek almak, neurofeedback yöntemlerinin beraber kullanılması hastalığın % 80 başarıyla tedavi edilmesini sağlamaktadır. Bu bir takım işidir.
Yanlış ebeveynlik tarzının değiştirilmemesi beyinde eroin etkisi yaratıyor mu?
Psikiyatrist Dr. Tanju Sürmeli, yanlış ebeveynlik tarzının değiştirilmemesinin beyinde eroin etkisi yarattığına da dikkat çekiyor. Çocuğunuz ağlayarak, inatlaşarak, isteklerinde inatçı olup sizinle pazarlık yaparak bir şeyi elde etmemelidir. 'Hayır' her zaman 'Hayır' olmalıdır. Bir kere 'Hayır' deyip dayanamayıp 'Hayır'ınızı, 'Evet'e dönüştürmemelisiniz. Bu konuda % 75-90 istikrarlı davranmalısınız. Böylesine bir tutumda bulunursanız, çocuğunuz anne-baba konumuna gelmiş olur. Bu gibi durumlarda, çocuğunuz beklemeyi, sabretmeyi ve motive olmayı öğrenemez. Sözünü ettiğimiz bekleme, sabretme gibi nitelikler duygusal zekânın da öğeleridir. Bu nedenle ebeveynlik tarzınızdaki hatalar ile çocuklarınızın duygusal zekâlarını geliştirmesine engel olabilirsiniz. Ayrıca eroinman gibi hep istediği yapılsın isteyerek eroinin beyinde uyardığı aynı bölgeleri uyarmış oluyorsunuz. Devamlı kendi istediğinin yapılması ona mutluluk veriyor ama beyinde dikkat, sabır, motivasyon ve öğrenme ile ilgili bölgeleri olumsuz etkiliyor. Motive olmak demek dikkatini, konsantrasyonunu vererek bir işi yapabilmek demektir. Unutmayın ki, tedavi sürecindeki çocukların motivasyon merkezleri rahatsızlıklarından dolayı yavaş çalışır. Ebeveynlik tarzınızda sergilediğiniz her hata da bu yüzden, çocuklarınızın motivasyon merkezini daha da yavaşlatır. Ebeveynlik tarzınızı değiştirince bu konuda kısmen rahatlama olduğunu görürsünüz.
Unutmamanız gereken bir başka konu da, kazanılmış yanlış davranışların birdenbire unutulmasının ya da değiştirilmesinin mümkün olmadığıdır. Bu yanlış davranışların ortadan kaldırılması ya da olumlu yönde değiştirilmesi zaman ve sabır ister.
Disiplinsiz ortamda çocuklar ileride birer zorba, aileler de kurban rolünü üstlenir
Sürmeli, çocukların sınırlarının ne olduğunu bilmeleri durumunda, kendilerini güvende hissedeceklerini özellikle vurguluyor. Sınırları koymadığınız takdirde disiplin havada kalır, düzensiz bir hale gelir. Aileler genelde huzursuzluk çıkmasın diye çocuklarının her dediğini yapma taraftarıdır, ama elde edilen bu huzur geçicidir ve kısa vadede işe yarayabilir. Zaman ilerledikçe, yaratılan disiplinsizliğin bir felakete dönüşmesi kaçınılmazdır. Böyle bir durumda çocuklar ilerde birer zorba, aileler de kurban rollerini üstlenir. Ebeveynler uygun olan ve olmayan davranışlar için bir ölçüt belirlediği zaman çocuklar bu sınırları test edecektir. Ebeveynler bu test sırasında pek de hoş olmayan davranışlarla karşılaşabilir. Özellikle zor çocuklar, diğer çocuklara oranla ebeveynlerinin kararlığını daha fazla deneyecektir.
Çocuklar sınırların devam ettiğini gördüğü zaman düşmanca yaklaşımlarda bulunabilir, hayal kırıklığına bağlı olarak çok kızabilir. Sorumlu ebeveynler olarak kabul etmelisiniz ki, çocuklarınıza sınırları kabul ettirmeye çalıştığınızda, çocuklarınız her zaman sizden hoşlanmayabilir. Çocuğunuzun yapmak istediği bir şeye izin vermediğiniz zaman karşılığında hoşnut olmadığınız davranışlarla karşılaşabilirsiniz. Onların gelecekteki mutluluğunu, iyiliğini ve rahatını düşünerek bu davranışları hoşgörüyle karşılamalısınız. Sizin onlar için yaptıklarınızı şu anda takdir etmelerini beklememelisiniz.
Dikkat, konsantrasyon merkezimiz beynimizin ön bölgesinde, prefrontal kortekste, yer almaktadır. Dikkat ve konsantrasyon merkezinde sıkıntı problem düzeyinde veya bozukluk düzeyinde olabilir. Akademik bilgiyi öğrenebilmemiz için dikkat ve konsantrasyonumuzun normal düzeyde olması gerekmektedir. Bilgiler, dikkat ve konsantrasyon merkezleriyle bağlantılı olarak süzülüp beynin çeşitli bölgelerine kodlanmaktadırlar. Nörolojik açıdan bakarsak, öğrenme bozuklukları bir insanın bilgiyi biriktirebilme, işleme ve öğrenmesine engel olmaktadır. Öğrenme bozukluğu, kişilerin gördükleri bilgiyi anlama ve kavramada ya da işittikleri bilginin beynin farklı kısımlarına bağlanmasındaki yeteneklerinde azalma ya da hiç olmamasıdır. Bu duruma sebep olan bozukluklardan birisi Dikkat Eksikliği Hiperaktivite ve Dürtü Bozukluğu diğeri de Genel Öğrenme Bozukluğudur.
Aileler çoğu zaman çocukları ile ilgili "Sevdiği şeye dikkatini saatlerce veriyor, ama derslerine gelince 5-10 dakikada sıkılıyor. Dersler işine gelmiyor:" diye anlatırlar. Sevdikleri herhangi bir şeye dikkatlerini verdikleri zaman beyinlerindeki limbik sistemin primitif refleksini kullanıyorlar. Bu, beynimizde daha derinde korunmuş bir merkez olduğu için kolay kolay etkilenmemekte bu yüzden beynin ön bölgesinde bir düzensizlik ya da bir sıkıntı oluştuğunda genel akademik performansa verilen dikkat konsantrasyon çabuk bozulmakta, aileleri bu durum şaşırtmaktadır ve "Benim çocuğumun dikkati sevdiği şeyde çok iyi ama derse gelince yapmak istemiyor" diye yorumlanmaktadır.
Dikkat Eksikliği bozukluğunda çeşitlerine göre genellikle görülen problemler nelerdir?
Kolayca dikkatleri dağılır, uzun süre dikkatlerini veremezler, başkalarını dinlerken zorlanırlar, organize olmakta zorlanırlar, nesneleri kaybetmeye eğilimlidirler, unutkandırlar, kıpır kıpırdırlar, yaramazdırlar, bir yerde uzun süre oturmakta zorluk çekerler, kontrol edilemeyen bir enerjileri vardır, dürtüseldirler. Oldukça fazla hayal kurarlar, sürekli sıkılmaktan şikayet ederler, motive olamazlar,fikirlerini sonuna kadar savunurlar, kin tutmaya eğilimlidirler. Aynı hareketleri tekrarlamaya (kompulsif hareketler) eğilimlidirler, konudan konuya atlarlar, herşeye çok dar açıdan bakarlar. Enerjileri azdır, sık sık huzursuz olurlar, toplumdan izole olma eğilimleri vardır. Sık sık umutsuzluk ve suçluluk duygusuna kapılırlar. Eğlenceli şeylere ilgileri azdır, uyku değişiklikleri yaşarlar ve kronik şekilde kendilerine güvenleri azdır.
TEŞHİSTE OBJEKTİF YÖNTEMLER ÖNEMLİ:
Subjektif testler, Conner's Öğretmen ve aile skalası, DSM-IV Dikkat Eksikliği, Hiperaktivite, Dürtü Bozukluğu skalası en çok kullanılan skalalardır. Ayrıca WISC-R (Wechsler çocuklar için zeka testi) testi yapılabilir ve ailelerin ebeveynlik tarzlarını gösteren soru-cevap skala ilk görüşmede verilmektedir. Subjektif değerlendirmeler ayırıcı tanıda beklediğimiz kadar hassas olmadığı (hassasiyet oranı % 39-79) için A.B.D'de daha objektif yöntemler geliştirildi. Bu yöntemlerden en çok kullanılanı ve Esentepe'deki merkezimizde de uyguladığımız T.O.V.A testi ve QEEG -NxLink Veri Bankası yöntemidir. T.O.V.A testi görsel ve işitsel dikkati ve algılamayı bilgisayar ortamında matematiksel istatistiksel analiz yaparak ölçmektedir. Beynin görsel ve işitsel dikkat merkezleri farklı yerlerdedir. Beynin bu bölgeleri hakkında objektif bilgi vermektedir ayrıca % 85 doğruluk oranıyla Dikkat Eksikliği Hiperaktivite tanısı koymaya yardımcı bir testtir. Ayrıca uyanık veya uykuda çekilen EEG'de epileptik aktivasyonlar varsa bunlarda tespit edilebilinir. Bu aktivasyonlar dikkat ve öğrenme zorluğuna neden olabilmektedir. QEEG ile bu çocukların beyin dalgaları kaydedilip New York Üniversitesi tarafından hazırlanan F.D.A (Amerikan Gıda İlaç Birliği) tarafından onaylı data bankasında işleme sokulup Dikkat Eksikliği Hiperaktivite veya Öğrenme Bozukluğu hastalığının tanısının % 90-94 objektif olarak konulmasına tavsiyede bulunmaktadır.
Amerikan Pediatrik Birliği, QEEG'nin tanı konulması için kullanımını tavsiye etmektedir. QEEG'nin Klinik Psikiyatride kullanımıyla ilgili Amerikan NöroPsikiyatri Birliği'nin Araştırma Komitesi'nin raporu, QEEG Nörometrik analizin bazı psikiyatrik hastalıkların teşhisinde çocuklarda dikkat ve öğrenme problemlerinde, yetişkinlerde duygudurumu ve akıl sağlığı bozukluklarında kullanılmasının bilimsel kanıtlanmış bir yöntem olduğunu deklare etmektedir.
Beyin haritasının çekimi yaklaşık 20 ile 40 dakika sürmektedir.
Psikiyatrist Dr. Tanju Sürmeli hakkında:
Psikiyatrist Dr. Tanju Sürmeli, 1978-1984 yılları arasında Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun olarak ''Tıp Doktoru'' unvanını aldı.
Sonrasında ihtisas için gittiği Amerika Birleşik Devletleri'nde, Amerika'nın ve dünyanın önde gelen Yale, Columbia-NYSPI, New York Medical College, Institute of Living, Ackerman Institute for Family Therapy, Milton Ericson Hypnosis Institute, University of Texas, San Antonio (Nöroloji Departmanı ile Psikiyatri & Nöroloji) hastanelerinde ve merkezlerinde eğitim aldı.
Türkiye'ye döndükten kısa bir süre sonra 2001 yılında Sağlıklı Yaşam Kliniği'ni kurdu. Biofeedback, Neurofeedback, Psikiyatride QEEG ve ERP kullanımı Derneği kurucusu ve başkanıdır.
Sürmeli'nin uluslararası derneklerde de pek çok üyeliği bulunmakta ve ABD'deki bilimsel tıp dergilerinde yayın eleştirmenliği yapmaktadır.
"Beynin iyileştirme Gücü Neurofeedback & QEEG' nin psikiyatride önemi " adlı kitabı Nobel Tıp tarafından 2010'da yayınlandı. İlaçsız bir tedavi sistemi olan Neurobiofeedback yönteminin Türkiye'de ilk uygulayıcısıdır. Bilimsel yayınları mevcuttur.
ABD'nin prestijli Harvard Üniversitesi tarafından 40 ila 75 yaşlarındaki 43 bin erkek üzerinde yapılan ve Circulation adlı Amerikan tıp dergisinde yayımlanan araştırmada, günde bir teneke kutu şeker katkılı içecek veya meşrubat tüketmenin kalp ve damar hastalıkları riskini, hiç içmeyen ya da çok daha az içene göre yüzde 20 artırdığı belirtildi.
Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı Fakültesi Gıda ve Salgın Hastalıklar Bölümü Profesörü Dr Frank Hu, araştırmanın şeker katkılı içecekleri düzenli olarak tüketmenin kalp ve damar sağlığı açısından zararlı olduğunu düşündüren diğer araştırmalarla örtüştüğünü belirterek, "Sonuçlar hastalarda ve özellikle toplumun tümünde şeker katkılı içeceklerin tüketiminin büyük ölçüde azaltılması gerektiğini göstermekte" diye konuştu.
Günde bir litrenin üçte biri kadar meşrubat tüketenlerde kalp ve damar hastalığı riski artışının, bu hastalıkların gelişme olasılığını çoğaltan sigara, hareketsizlik, alkol ve genetik unsurlar gibi faktörlerle daha da tehlikeli hale geleceğine işaret eden hekimler, araştırmalarına göre, bu riskin haftada sadece iki kutu ya da daha az şeker katkılı içecek tüketenlerde artış göstermediğini belirttiler.
ANDROPOZ
İleri yaş erkeklerdeki testesteron yani erkeklik hormonundaki düşüş, andropoz olarak değerlendirilmektedir. Bu durumda erkeklik hormonu tamamen ortadan kalkmaz.
Buna padam denilen kısmı 'androjen yetersizlik sendromu' adı verilir. Erkeklerde bu olay kadınlardaki gibi bıçak sırtı bir gelişim göstermemekte sadece erkeklik hormonunun azalmasına bağlı olarak bazı belirtileri de beraberinde getirmektedir.
Andropozun belirtileri nelerdir?
Andropoz, psikolojik ve bedensel belirtiler ile cinsel yakınmalar ile kendini gösterir. Andropozun psikolojik belirtilerinde; depresif bir ruh hali, sinirlilik, kaygı, motivasyonda azalma ve kronik yorgunluk hissi görülür. Hafıza da olumsuz etkilendiği için unutkanlık problemleri ortaya çıkmaktadır. Hastada var olan bir zihinsel problem andropoz ile tetiklenir. Bedensel belirtilerinde; ani ateş basmaları, yaygın kas ve eklem ağrıları, uyku ihtiyacının artması, halsizlik, işe konsantre olamama gibi durumlar ortaya çıkar. seksüel belirtilerde ise; erkeklik hormonunun düşüklüğü sonrası libido denilen cinsel isteğin azalması görülmektedir. Andropozda ereksiyon problemleri çok sık görülmektedir. Erkeklerde ileri yaşın getirdiği osteoporoz durumları yani kemik erimesi, andropoz ile ortaya çıkan durumlardan biridir. Genellikle 50 yaşın üzerindeki erkeklerde görülen andropoz, seksüel performansta düşüklüğe bağlı olarak yıpratıcı bir strese neden olmaktadır. İçinde bulunduğu sıkıntıyı agresif hareketlerle dışa vuran hasta, çevresindeki olur olmaz her şeye sinirlenmeye başlar. Bu psikolojik bozukluk ise zamanla kişinin çekilmez bir hal almasıyla devam eder. Yaşadığı sorunlar nedeniyle bunalıma giren hasta, utandığı için doktora gitmemesi sonucunda kendini toplumdan soyutlayarak içine kapanabilmektedir.
Andropozun tanısı nasıl konulur?
Çok basit bir kan tahlili ile erkeklik hormonu düşüklüğü ve oranı tespit edilebilir. Hastanın şikayetleri dinlendikten sonra üroloji uzmanının yapacağı fiziksel muayenede, hastanın testislerinde bir ufalma, kıvamında yumuşama, peniste küçülme, hastanın kas kitlesinde azalma gibi bulgular, andropoz belirtileridir. Sonrasında da kan tahlili ile tanısı konulur.
Andropoz yaşı kaçtır?
Erkeklerde andropoz durumunun hangi yaşlarda ortaya çıkacağı her hasta için farklıdır. Bazı erkeklerde 50'li yaşlardan sonra bazılarında ise 80'li yaşlar ile birlikte andropoz belirtileri görülebilir. Andropoz, erkeğin kaçınılmaz sonu değildir, her erkekte ortaya çıkan bir durum da değildir. Her hastada andropoz belirtileri görülmediği için tedaviye de gerek olmayabilir.
Andropozun tedavisi nedir?
Hastaya erkekli hormonu dışarıdan tablet ya de iğne ile verilerek andropoz ile ortaya çıkan bedensel belirtilerin düzeldiği, hastanın kendine güven hissinin geri geldiği, fiziksel ve konsantrasyon gücünün arttığı, cinsel arzudaki azalmanın kaybolduğu bilinmektedir.
Andropoz tedavisinde uygulanan erkeklik hormonunun hasta üzeride olumsuz etkileri var mıdır?
Yaş büyümesi ile prostat büyümesi adayı olan erkeklerde, dışarıdan erkeklik hormonu takviyesi ile prostat kanseri riski de kendini göstermektedir. Prostat kanseri testesteron ile beslenen bir kanser türü olduğu için bu hastalarda öncelikle erkeklik hormonunun yok edilmesine yönelik tedaviler uyguluyoruz. Testesteron yüksekliğinin prostat kanserine yol açtığı ispat edilmemiş olsa da, hastada tanı konulmamış bir prostat kanseri varsa bu durum, hastalığın alevlenerek çok hızlı ilerlemesine yol açmaktadır. Testesteron hormonu, iyi huylu prostat büyümesi riskini artırmaktadır. Ancak hastaların, sıkı bir takip altında erkeklik hormonu takviyesi almalarında bir sakınca yoktur. Tedavide kullanılacak hormonun dozu da, hekim tarafından belirlenmelidir.
Andropozu önlemek mümkün müdür?
Andropoz, erkekler için önlenemez bir süreçtir. Hayatın ilerleyen dönümlerinde ortaya çıkan doğal bir gidişattır ve yalnızca bunun hekim kontrolü ile hayat kalitesini düşürmesine izin verilmeden yaşanması söz konusu olabilir.
AKCİĞER KAPAĞINDA DARLIK
Pulmoner kapak, sağ karıncık ile akciğer atardamarı arasındadır. Kalp kasıldıktan sonra açılarak kanın akciğerlere geçişini sağlar.
NEDİR?
Pulmoner stenoz, bu kapağın kendisinde, öncesinde veya sonrasında (akciğer atardamarında) veya her üçünde birden darlık olması durumudur. Kanın dar bölgeden geçişini sağlamak için kalbin sağ karıncığı zorlanır ve sağ karıncıkta basınç yükselir. Darlığın derecesine, kulakçık ve karıncıklar arasında delik bulunup bulunmamasına bağlı olarak hastada belirtiler ortaya çıkar.
Pulmoner stenoz, bu kapağın kendisinde, öncesinde veya sonrasında (akciğer atardamarında) veya her üçünde birden darlık olması durumudur. Kanın dar bölgeden geçişini sağlamak için kalbin sağ karıncığı zorlanır ve sağ karıncıkta basınç yükselir. Darlığın derecesine, kulakçık ve karıncıklar arasında delik bulunup bulunmamasına bağlı olarak hastada belirtiler ortaya çıkar.
BELİRTİLERİ NELERDİR?
Darlık ileri düzeyde ise, bazen yaşamın ilk günlerinde müdahale gerekebilir. Daha az darlıklarda, morarma (siyanoz) vb. şikayetler oluşmayabilir, tek belirti kalbinde üfürüm duyulması olabilir. Sağ karıncıktaki kan basıncı yüksek ve darlık önemli ölçüde ise, hastanın herhangi bir şikayeti olmasa dahi sağ karıncığın zorlanmasını engellemek için tedavi edilmesi gereklidir. Sadece pulmoner kapakta olan darlıklarda, kateter yolu ile uygulanan balonla genişletme yöntemiyle (balon valvüloplasti) darlık giderilebilir.
Darlık ileri düzeyde ise, bazen yaşamın ilk günlerinde müdahale gerekebilir. Daha az darlıklarda, morarma (siyanoz) vb. şikayetler oluşmayabilir, tek belirti kalbinde üfürüm duyulması olabilir. Sağ karıncıktaki kan basıncı yüksek ve darlık önemli ölçüde ise, hastanın herhangi bir şikayeti olmasa dahi sağ karıncığın zorlanmasını engellemek için tedavi edilmesi gereklidir. Sadece pulmoner kapakta olan darlıklarda, kateter yolu ile uygulanan balonla genişletme yöntemiyle (balon valvüloplasti) darlık giderilebilir.
TEDAVİ
Pulmoner kapakta veya arterdeki darlık ciddi olduğunda açık kalp ameliyatı gerekebilir. Ameliyatla, darlığa neden olan dokuların çıkarılması ve yama ile genişletme gibi yöntemler uygulanır. Ameliyat sonrasında dolaşım normale döner ve sağ karıncık basıncı düşer. Hastaların önemli bir kısmında zaten yapısal olarak bozuk olan pulmoner kapak, ameliyat sırasında yama ile genişletmeye bağlı olarak fonksiyonunu yitirebilir. Bu durum hastanın normal gelişimi için bir sorun oluşturmaz. Nadiren hayatın ileri dönemlerinde müdahale gerektirebilir. Hastalıkla kendini gösteren nefes alma zorluğu kalbi doğrudan etkiler. Oksijen yetmezliği yüzünden hemoglobin artarak kalbin kanı pompalamasını zorlaştırır. Bu nedenler, "kalp yetmezliğine" yol açabilir. Hastalık yerleşmişse tamamen düzeltilmesi olanaksızdır ve tedavinin yararı pek azdır. Bu, önlemin tedaviden daha geçerli olduğu bir hastalık örneğidir. Bu arada sigara içmenin etkisi de göz ardı edilemez
Pulmoner stenozlu çocuklarda ameliyat öncesi ve sonrasında kapakta enfeksiyon (endokardit) gelişme riski bulunmaktadır. Endokardit gelişimini engellemek için ameliyat veya dişlerle ilgili bir girişim yapılmadan önce bir antibiyotik kullanılmalıdır. İyi bir ağız hijyeninin (temizlik, bakım) sağlanması da endokardit riskini azaltmaktadır.
Pulmoner kapakta veya arterdeki darlık ciddi olduğunda açık kalp ameliyatı gerekebilir. Ameliyatla, darlığa neden olan dokuların çıkarılması ve yama ile genişletme gibi yöntemler uygulanır. Ameliyat sonrasında dolaşım normale döner ve sağ karıncık basıncı düşer. Hastaların önemli bir kısmında zaten yapısal olarak bozuk olan pulmoner kapak, ameliyat sırasında yama ile genişletmeye bağlı olarak fonksiyonunu yitirebilir. Bu durum hastanın normal gelişimi için bir sorun oluşturmaz. Nadiren hayatın ileri dönemlerinde müdahale gerektirebilir. Hastalıkla kendini gösteren nefes alma zorluğu kalbi doğrudan etkiler. Oksijen yetmezliği yüzünden hemoglobin artarak kalbin kanı pompalamasını zorlaştırır. Bu nedenler, "kalp yetmezliğine" yol açabilir. Hastalık yerleşmişse tamamen düzeltilmesi olanaksızdır ve tedavinin yararı pek azdır. Bu, önlemin tedaviden daha geçerli olduğu bir hastalık örneğidir. Bu arada sigara içmenin etkisi de göz ardı edilemez
Pulmoner stenozlu çocuklarda ameliyat öncesi ve sonrasında kapakta enfeksiyon (endokardit) gelişme riski bulunmaktadır. Endokardit gelişimini engellemek için ameliyat veya dişlerle ilgili bir girişim yapılmadan önce bir antibiyotik kullanılmalıdır. İyi bir ağız hijyeninin (temizlik, bakım) sağlanması da endokardit riskini azaltmaktadır.
AĞRILAR
Ağrının tanımı Uluslararası Ağrı Araştırmaları Teşkilâtı tarafından 1979 yılında şu şekilde yapılmıştır:
"Ağrı, vücudun herhangi bir yerinden kaynaklanan, organik bir nedene bağlı olan veya olmayan insanın geçmişteki tüm deneyimlerini kapsayan, hoş olmayan bir duyudur". Günümüzde ağrı iki grupta incelenmektedir. Birincisi; çeşitli hastalıkların habercisi olarak karşımıza çıkan akut (iveğen) ağrıdır. Akut ağrı bir hastalık belirtisidir. Çoğu kez vücutta var olan bir doku hasarının habercisidir. Akut ağrı vücudun alarm sisteminin önemli bir parçasıdır. Varlığı ile vücutta bir bozukluk olduğuna işaret eder ve hastanın hekime başvurmasını sağlar. Bazen kas iskelet sistemindeki bir hasarın ya da mekanik bir problemin, bazen romatizmal bir hastalığın, bazen iltihabi bir durumun hatta bazen de kanserin habercisi olarak görülebilir. Bu durum ağrılı hastanın tıbbın tüm olanakları kullanılarak ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmesini gerektirir. Doğru tanıya ulaşmak için öncelikle hasta çok ayrıntılı bir şekilde dinlenilmeli, ağrının tüm özellikleri ile ilgili bilgi alınmalı, ardından özenli bir şekilde muayene edilmelidir. Çeşitli laboratuar testleri ve radyolojik incelemeler de tanıya ulaşmada çok yardımcı olacaktır. Tüm bu yöntemlerle doğru tanı konulmalı, en uygun tedavi uygulanmalı ve geri dönülmesi mümkün olmayan sonuçların doğması önlenmelidir.
İkinci grup ağrılar ise kronik (süreğen) ağrılardır. Kronik ağrılar 6 aydan (bazı durumlarda 3 aydan) uzun süren ve artık bir alarm sistemi olmaktan öteye geçen ağrılardır. Kronik ağrı bir hastalık habercisi değil, başlı başına sorunun ta kendisidir. Kronik ağrı çeken kişi bir kısır döngü içine girer. Hasta gücünü, etkinliğini yitirir. Toplum içindeki üretkenliğini, aktifliğini kaybeder. Bu durum çoğu kez hastanın içe kapanmasına ve depresyona girmesine yol açar. Depresyon kişiyi daha duyarlı hale getirir, ağrı eşiğini düşürür ve ağrıların daha da şiddetlenmesine neden olur. Bu durum tam bir ağrı kısır döngüsüdür. Kronik ağrı bir hastalık belirtisi değil, hastalığın ta kendisidir. Kronik ağrı, sadece ağrıyı çeken hastayı değil, aynı zamanda hastanın yakın çevresini de etkileyen ciddi bir sorundur. Kronik ağrıdan kaynaklanan sosyal ve ekonomik kayıp da göz ardı edilmemelidir. ABD'de yapılan bir araştırmada her yıl kronik ağrılara bağlı olarak 700 milyon iş günü kaybı ve 60 milyon dolar zarar meydana geldiği hesaplanmıştır.
Hastaların en çok şikayetçi olduğu ağrılar şöyle sıralanabilir:
* Bel ve bacak ağrıları
* Boyun ağrıları
* Baş ağrıları
* Sırt ağrıları
* Omuz-kol ağrıları
* Yüz ağrıları-nevraljiler
* Damar tıkanıklığına bağlı ağrılar
* Kanser ağrıları
* Nedeni belirlenemeyen ağrılar
* Boyun ağrıları
* Baş ağrıları
* Sırt ağrıları
* Omuz-kol ağrıları
* Yüz ağrıları-nevraljiler
* Damar tıkanıklığına bağlı ağrılar
* Kanser ağrıları
* Nedeni belirlenemeyen ağrılar
Ağrının tedavisi: Modern tıpta ağrı kesici ilaç kullanımı tedavide önemli bir yer tutar. Ancak burada önemli olan nokta ağrı kesici ilaçların kontrolsüz ve düzensiz bir şekilde kullanılmaması ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen Ağrı Kesici Kullanım İlkelerine uyulmasıdır. Bu ilkeler ağrı kesicilerin kullanım yolunu, dozunu, ağrı kesici ilaca başlama zamanını, ilaç kullanımı sırasında karşılaşılabilecek yan etkilerle başa çıkma yollarını belirler. Yapılan araştırmalarda tüm ağrı tiplerinin %90'ından fazlasının doğru ağrı kesici ilaç tedavisiyle kesilebileceği ortaya çıkarılmıştır. Ağrı kesici ilaçların etkili ve yeterli olmadığı durumlarda ise ağrının kaynağına göre fizik tedavi yöntemleri, cerrahi operasyonlar veya girişimsel ağrı tedavisi yöntemleri uygulanır. Bu noktada doğru yaklaşım hastaya en uygun tedavi yönteminin belirlenmesi ve zaman kaybetmeden hastanın doğru tedaviye ulaşmasının sağlanmasıdır.
Ağrı kliniklerinde ağrı tedavisi için kullanılan başlıca yöntemler ilaç tedavileri ve girişimsel ağrı tedavisi yöntemleridir. Kronik ağrının ele alınması ve tedavisinin anesteziyoloji içindeki gelişiminin kaynağı girişimsel ağrı tedavisi yöntemleridir. Minimal invaziv yöntemler olarak tanımlanan bu girişimler tedavisi güç ağrılarda hastayı fazla bir zahmete sokmadan kolay ve etkin bir şekilde ağrının kesilmesini sağlamaya yöneliktir. Bu yöntemlerin başlıcaları sinir blokajlarıdır. Vücutta çeşitli tipte sinir lifleri bulunur. Bazı sinirler kasların hareketinden sorumluyken bazıları duyulardan bazıları ise ağrı iletiminden sorumludur. Ağrı hekiminin ilgi alanı bu ağrı sinirleridir. Örneğin, yüzde çok şiddetli elektrik çakması tarzında ağrı şikayetiyle kendini gösteren trigeminal nevraljide trigeminal sinire uygulanan blok işlemleri ile ağrının uzun süreli olarak (3-8 sene arası) ortadan kalkması sağlanır. Benzer şekilde bel ve boyun kireçlenmesine bağlı ağrılarda kireçlenen eklemlerin sinirlerine uygulanan blokla ağrı giderilir. Toplumda sık görülen bel ve boyun fıtıklarında uygulanan çeşitli enjeksiyonlar veya omurlar arasındaki diske uygulanan yöntemlerle fıtığın gerilemesi ve ağrının ortadan kalkması sağlanabilir.
Ağrı kliniklerinde ağrı tedavisi için kullanılan başlıca yöntemler ilaç tedavileri ve girişimsel ağrı tedavisi yöntemleridir. Kronik ağrının ele alınması ve tedavisinin anesteziyoloji içindeki gelişiminin kaynağı girişimsel ağrı tedavisi yöntemleridir. Minimal invaziv yöntemler olarak tanımlanan bu girişimler tedavisi güç ağrılarda hastayı fazla bir zahmete sokmadan kolay ve etkin bir şekilde ağrının kesilmesini sağlamaya yöneliktir. Bu yöntemlerin başlıcaları sinir blokajlarıdır. Vücutta çeşitli tipte sinir lifleri bulunur. Bazı sinirler kasların hareketinden sorumluyken bazıları duyulardan bazıları ise ağrı iletiminden sorumludur. Ağrı hekiminin ilgi alanı bu ağrı sinirleridir. Örneğin, yüzde çok şiddetli elektrik çakması tarzında ağrı şikayetiyle kendini gösteren trigeminal nevraljide trigeminal sinire uygulanan blok işlemleri ile ağrının uzun süreli olarak (3-8 sene arası) ortadan kalkması sağlanır. Benzer şekilde bel ve boyun kireçlenmesine bağlı ağrılarda kireçlenen eklemlerin sinirlerine uygulanan blokla ağrı giderilir. Toplumda sık görülen bel ve boyun fıtıklarında uygulanan çeşitli enjeksiyonlar veya omurlar arasındaki diske uygulanan yöntemlerle fıtığın gerilemesi ve ağrının ortadan kalkması sağlanabilir.
Bu girişimsel yöntemler yaklaşık 30'45 dakika sürer, lokal (bölgesel) anestezi altında ve hasta hafif uyutularak (sedasyon) uygulanır. Bu nedenle hastalar ağrı ya da başka bir rahatsızlık hissetmezler. Enfeksiyondan korunmak amacıyla tüm işlemler, steril ameliyathane koşullarında ve tek kullanımlık malzeme ile yapılır. Girişimsel ağrı tedavisinde uygulanan yöntemlerin tümü görüntüleme yöntemlerinin kılavuzluğunda gerçekleştirilir.
Tova testi elaçsız tedavi olması gerekiyor oğlum 7 lasında epilepsi ve piskiatri ilaçlardan dolayı epilepsi ilaçlarda sıkıntı yok piskiatri ilaçlardan dolayı baska doktora çıkardım tova testi yapıldı beyin hucrelerın olduğunu soyledı tedavi yaptırmak ıstıyorum 05312207486 ararsanız sevınırım
YanıtlaSil